3 entry daha
  • böyle mi olmalıydı yoksa böyle değil miydi.... öykünün başlangıcı bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki. öykü o nehrin kıyısında başladı, belki aylardan mart'tı belki de nisan, ne fark eder ki,ikisi de güzel aylardır bir çocuk için..
    parlak çayırların biraz uzağındaydı o nehir, çayırlardan biraz daha ileride tütün tarlaları seçilebiliyordu,ve tabi o tarlalarda çalışan mavi önlüklü kadınlar da - belki de ona geçen gün şeker veren o yaşlı kadın da onların arasındaydı,ama bilemezdi ki bunu,çok uzaktaydı o kadınlar - evet, bir çocuk var bu öyküde,o nehrin kıyısında ayaklarını
    kıyıdaki çamura batıra batıra -ve bundan belki de inanılmaz zevk alan- gezinen sıradan bir çocuk.. (arada bir hayranlık dolu bakışlarını nehrin karşısındaki fabrikanın heybetli bacalarına diken ve sonrasında tekrar çamura batıp çıkmaya devam eden bir çocuk bu öyküye nefes veren..) anne ve babası ondan biraz uzakta oturup birşeyler konuşurken,çocuk o nehrin kıyısında oturdu biraz,amacı balıkları görebilmekti -ne yazık bilmezdi ki, karşıdaki o fabrikanın artıkları bütün balıkları öldürmüştü çoktan-. bir sürü balık görmek istiyordu, renk renk olsunlar istiyordu ama bir türlü göremiyordu o balıkları,sadece karanlık gölgeler vardı suyun içinde -ilk başta korktu ama sonradan alıştı o gölgelere- gölgelere dikkatli baktıkça renklerinin de aslında aynı olmadığını anladı, daha iyi görebilmek için suya daha da yaklaştı,ve biraz daha..

    .ellerinde balçık dokunuşları hissetti,ve ılık suyun tadını..
    gözleri açıldı,tam burnunun dibinde altına benzer parlaklıkta bir balık gözlerini dikmiş ona bakıyordu,gözlerini bir kez kırpması ile balığın hızla uzaklaşması bir oldu -ne kadar da hızlı yüzüyordu- sonra nefes alması gerektiğini hatırladı,ama önce başını suyun dışına çıkarması gerekiyordu, en basit içgüdünün verdiği hızla başını sudan çıkardı, ve -o kısa- ömrü boyunca aldığı nefeslerin en derinin aldı..
    şimdi daha iyi hissediyordu sanki.. sadece gökyüzünü görüyordu -o kuşu daha önce hiç görmemişti,ne de büyük kanatları vardı- gözlerini kırptı..

    yavaşça doğruldu yerinde -üstünde 1980 moskova olimpiyatlarının amblemi bulunan mavi şortu çamur içindeydi,annesi onu muhtemelen cezalandıracaktı bu düşüncesiz hareketinden dolayı- etrafına baktığında şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı, az önce -evet bir kısa an önce- bulunduğu yer değildi burası, rüya gördüğünü düşündü çocuk,ve siyah beyaz bir rus filminde gördüğü bir numarayı denedi, kendini cimdikledi,tiz bir çığlık atınca rüya görmediğini anladı -neyse ki çok acımamıştı canı- çocuk adım atmak istiyor ama ölesiye korkuyordu bundan,sanki ayaklarını bastığı o küçük toprak parçası onu bu yabancı dünyanın bütün kötülüklerinden koruyacak gibi geliyordu.

    burada birşeyin eksik olduğunu fark etti birden,annesi yoktu -ve babası- neredeydiler onlar?gözleri doldu çocuğun,ve içinden gelen o isteğe karşı koyamayıp hıçkırıklara boğuldu.evet,annesini istiyordu o -ve babasını- , çok korkuyordu. gözyaşları yanaklarının üzerinde kurumaya yüz tutmuşken bir ses duydu.

    "-naram, buraya gel, kaçma, bizden saklanamazsın!"

    çocuk bir anda ne yapacağını şaşırdı, aklına hemen saklanmak geldi -bu kıyı ne kadar da elverişliydi saklanmak için- hemen tümseklerden birinin ardına attı kendini,ve başını hafifçe tümseğin üzerinden çıkardı,sesin nereden geldiğini kestirmeye çalışıyordu,ta ki o iri yarı çocuğun ayakları altında kalmaktan kıl payı kurtulana kadar,korkudan neredeyse kalbi yerinden çıkacaktı,ama neyse ki kimse onu fark etmedi.

    onu neredeyse ezmek üzere olan o çocuk nefes nefese kalmıştı,ardında başkaları olduğu seziliyordu..

    "-naram!" dedi çocuk -bunu neden yaptığını bilmiyordu,ama onu anladığını sanıyordu,ne de olsa onun da başı naram'ın peşindekiler gibi çocuklarla dertteydi- naram, başını çevirdi, nefes almakta zorluk çekiyordu, alnı ve yüzü ter içindeydi, "gel, saklan yanıma" dedi çocuk, naram kısa bir tereddüt anından sonra onun yanına saklandı, ikisi de başlarını kuma gömen deve kuşları gibi saklandılar tümseğin ardına.
    kalabalık ayak sesleri geçip gitti önlerinden.

    -sessizlik-

    naram, çocuğa sanki bir vahşiye bakarmış gibi bakıyordu -çocuk vahşileri de biliyordu,ne de olsa pazar günleri öğlende televizyonda izlediği kovboy filmlerinde onlardan çok vardı- ama neden naram çocuğa bir vahşiymiş gibi bakıyordu, asıl vahşiye benzeyen oydu, üstünde sadece vücudunun belinden dizlerine kadar olan kısmını örten bir kumaş parçası vardı, ayakları da çıplaktı üstelik -ayaklarının görüntüsü, çocuğun bir alt sokağında yaşayan çingenelerin ayakları gibiydi,çamur içindeydi.. çocuk onları severdi, annesi onu korkutmak
    için "biz seni onlardan alıp evlat edindik" derdi ama çocuk çingeneleri severdi...

1 entry daha