bakın şimdi baştan anlaşalım. ergenler pistir, kakadır edebiyatı yapmıyorum. ben bunu gözlemlemek için horoz dövüştüren berberin horoz muhabbetini dinledim lan günlerce.
önce kendimden başlayayım. benim de sakallarımın bitmediği yıllarda sakal takıntım vardı. böyle seyrek seyrek tüyler uzuyordu sadece yüzümde. nedendir bilinmez, o tüyler göbeğe kadar uzayana kadar kesilmez. uzar onlar paso.
ben de böyle upuzun salmışım sakalı (ne sakalı lan, tüy.) gittim berbere. horoz dövüştüren berber dedi ki; 'saç mı sakal mı?' bak allahın gerizekalısına ya.. ulan sakal mı var? ne saçı, ne sakalı? adam gibi subay traşı yapsana.
aynada kendime bakıyorum, benim tüyler baya uzamış.
'saç sakal abi' diyorum. bendeki mutluluğu bir görsen. havalara uçuyorum böyle, erkek olmuşum gibi. erkekliği de hep kestirdiğimiz şeylerde aramamız da garip aslında. sünnet oluyoruz, erkek oldun diyorlar, sakal bekliyoruz tam erkek olmak için kestirelim diye.
berberin canına minnet tabii. girişti benim saçlara, sonra makinayla iki tane kılı çekti suratımdan. saç sakal oldu onun adı. bende bir sevinç, böyle bir büyümüşlük hissi, böyle nasıl desem bir kendine güven var ki sorma.. lan iki tane tüy kestirmek için saç traşı kadar para vermişim üstüne, ona yanıyorum ben. yavşak berber de hiç söylemiyor.
ben bu yolları geçtim tabi, gençler yaşayacak bu mutluluğu artık.
geçen yine o horoz dövüştüren berberdeyim. geldi birisi oturdu. sarı sarı tüyler var suratında, sakal sanıyor mal. oturdu koltuğa, yavşak berber sordu, 'saç mı sakal mı?' 'sakal' dedi.
oha .mına koyim, bu kadar da olmaz ki. neyse yaptığı işin saçmalığını suratına söylemedim yüzündeki o içten tebessüm solmasın diye. yavşak berber de aldı iki tüy, yolladı çocuğu.
çocuk çıktı berberden. arkasından bakıyorum ben bunun. yürüyüşü şöyle söylüyor; 'sakal traşı oldum olm, artık daha gür çıkacak sakallarım. top sakal mı bıraksam, kirli sakal mı. üff batıyor bunlar da be.' yanında sallayarak yürüdüğü kolları ise şöyle haykırıyor; 'oo parlamışsın diyen ilk ibneyi dövecem. sakal traşı olduk olm boru mu diyecem.' heyecanlı adımları da şöyle fısıldıyor; 'salak.'
akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş ya, ondan böyle diyor ayaklar.
neyse, dağılmasın konu. kendimi hatırladım o çocuğu öyle görünce. berberden çıkıp anneme koşmuştum, sakallarımı kestirdiğimi farketsin de beni sevsin diye kedi gibi yamanıp durmuştum kadına. o da hiç farketmedi biliyo musun? 'saçın uzun olmuş, önlerden biraz daha aldıraydın' dedi.
ertesi gün okula gittim. çocuklar bana baksın, 'uu ne kadar değişmişsin, yüzün gözün açılmış' desin istiyorum. demedi o ibneler de bir şey.
ama yine de mutluydum lan ne bileyim.
kantinde kızlara anlatıyorum bu olayı. 'dün sakallarımı kestirdim, elimi yüzüme koyunca ellerime batıyor yav' diyorum. 'ihihihi' diyor onlar da. ota b.ka gülmekte üstlerine yok zaten .mına koyim.
neyse la, bugün yine berberden sevinçle fırlayan bir çocuğu görünce aklıma geldi bu. 'ne koşuyosun lan' dedim çocuğa, 'sakalları kestirdim, manitayla buluşacam abi' dedi. 'helal lan' dedim. 'eyvallah' dedi.
ne güzel günlerdi lan.. ilk tüylerimi hala saklıyo mudur acaba o yavşak berber?
şükela: tümü
|
bugün
başlıkta ara
-
-
köselerin belki de hiç söyleyemediği şey. sadece "saç" demekle yetinirler. hatta belki onu bile diyemeyebilirler... *