iyi olmanın, kimi yörelerde, camiye gitmekle eş tutulduğu göz önüne alınırsa;
hiç yadırganmayacak bir söylem. hakkında konuşulan dışında; söyleyeni de, söyleneni de ilgilendirmez; kimin iyi olduğu, nasıl iyi olduğu.
kimilerinin gönlünde; camiye giden de bir, gitmeyen de...
entry'ler (66) - sayfa 3
-
camiye gidiyor iyi çocuktur
-
ateist vampirden haç ve kutsal su ile korunmak
ateist vampirden haç ve kutsal su ile korunmak bi boka yaramayacağından, vampirimizin üstüne bir adet adnan oktar gazı püskürtülmelidir.
-
okulun en güzel kızının dikkat çekme çabası
okuldaki çirkin ördek yavru sayesinde rahatlıkla kanıtlanabilen önerme. sabah 2 saat erken kalkıp saçlarını ütülüyorlar, 1 saat makyajsız gibi görünen makyaja çaba harcama, 1 saat okulda giyilecek, formayla çok tezat oluşturmayan ama kesinlikle kurallarca yasaklanmış bir kıyafet, aksesuar bulma çabası.
bir de ayakkabi var, benim zamanımda pradası olmayanı döverlerdi, paciottisi olmayanı mezun etmezlerdi. okulun en güzel kızı da bunu takip eden kızdır zaten. şimdilerde bi ugg ve burberry lastik bot modası başladı. hadi ugg neyse sıcak tutuyor falan da lan o burberry desenli lastik botun burberry desensizini giyene emo ya da amele diyen de sizsiniz.
her neyse konuya dönersek, bir de bu okulun en güzel kızı hep dimdik yürür o kasılmayla çok dikkat çeker zaten. ellerde hep oje vardır falan.
elinden bütün bunları al, mesela sok banyoya çırılçıplak getir okula, millet sadece "aa deliye bak çıplak, pis teşhirci" diye bakar, abazan olan görüntüyü 31ler için hafızaya kaydeder falan.
bu kadar yani.
bunu fark ettiğim günden beri okulda bir kaç klübe girdim arkadaş, güzellikle kendini kanıtlamak kadar salakça bir davranış yokmuş. -
çirkin adamları tercih eden güzel kadınlar
neye nasıl baktığınızla ilgili bir paradoks. sizin çirkin bulduğunuz bir erkek diğer kadın için oldukça hoş olabilir.
-
maç başlarında zoom yapılan güzel kadınlar
çeşitli spor müsabakaları başlamadan önce müsabakanın yapılacağı atmosferi görüntüleyen kameralar vardır. aha işte onlar her maç öncesi tribünden güzel bir kadını kestirip 30 saniye onu gösterirler.
yönetmen bir mesaj vermek istiyor ama anlayamadım.
kadınlar da genelde çok güzel olur.. beni hiç çekmediler lan. 1 mayıs mitinginde çektilerdi, onu da babam televizyondan görmüş, cismimi skertecekti..
neyse, kadın diyorduk.
çoğu galatasaray formalı oluyor. bu da ufak bir ayrıntı. -
kadınlar için ayakkabı alışverişi
kapitalizme karşı bir nevi saygı duruşu, en sevilesi ritüel. bende çok küçükken daha çok can sıkıci bir ritüeldi. sebebine gelince; giderdik özel bir ayakkabıcıya ayağımın şeklini kağıda falan çizerdi, neymiş efendim ayakkabı ortopedik olacakmış ki kemiklerim düzgün gelişsin, boyum uzasın. anne burada sana sesleniyorum, sevgilimden uzun olmamın sebebi sensin. ehm, neyse.
büyüdükçe model heveslenmeleri başladı tabi. ilkokuldayken daha özenirdim george hogg giyen liseli ablalara. zaten özenmediğim ne vardı ki? ablam lisede okuyordu, o'na ne alınırsa bana da çocuk için olanı alınıyordu. boy da uzun tabi, beşinci sınıftayım ama atalardan falan giyiniyorum, o derece. neyse, aldık ilk george hoggları. onunla bitti mi? hayır tabiki. bana alınan siyah süetti ama bordo deri olanı da alınmalıydı. ne de olsa okul hırkan lacivertti, onu giyeceğim günler lacivert çorap giyiyordum siyah ayakkabı olmazdı altına. bak bak bak, süslüye bak sen, ulan daha 10 yaşındasın, ne rengi, ne uyumu. neyse...
sonra baba yurt dışına çıktı. bir sürü nike spor ayakkabı getirmiş, timberland falan almış. o zamanlar timber yoktu, lumberjack modaydı. ayakkabı tutkusunun tohumlarıyla beraber moda öncülüğünün fidanları dikildi lan içime. alacağın olsun baba!
sonra büyüdük ve kirlendi ayakkabılar. benim ergenliğim tiki gençliğin başlangıcına tekabül eder. ne aldıysam moda oldu. dkny ayakkabı giyerdik okulda, 5 gün sonra herkeste var. eh yenisi lazım, o zaman level atladık pradaya geçtik.
bir de ne idüğü belirsiz buffalo modası başladı. tabanı yüksek bot ya, topuklu niyetine kadın erkek demeden herkes onu giyer oldu. o furyadan sıyrılamadım ama paciotti furyasından sıyrık almadan çıktım allahtan.
lise 1'deydim, hiç unutmam, ilk topuklu ayakkabımı aldım. ablamın düğünü için özel hazırlanmış bir çift siyah stiletto. kemal tancada özel yaptırmıştım. ah o ortopedik ayakkabılar, alacağınız olsun sizin! senelerdir sizin yüzünüzden ayakkabı bulamıyorum lan! boy uzadı, ayaklar oldu 42 numara, doğal olarak topuklu yok benim gibi paletlere benim ülkemde! özel yaptırıyoruz... neyse, ayakkabıya gelirsek. önden tek bantlı, sivri burun tabanlı yaklaşık 13 punt topuğu olan, bilekten bağlamalı saten kumaştan şık bir gece ayakkabısıydı. halen daha gardırobumda baş köşede durur. modası geçmeyecek cinsten.
işte o ayakkabı ilk adam gibi dozdu. ondan öncekiler millete özenip yakılan sigara gibiydi ama o ayakkabı ilk ihtiyacım olduğunu hissettiğim andı. sonrası geldi tabi. her düğün, nişan vs. için yeni bir ayakkabı yaptırdım. yaşım 16 falandı ama yaşım kadar ayakkabım vardı.
mezuniyet ayakkabım. ah! o da çok özel bak. ilk topuklu ayakkabı sigaraysa o bildiğin marijuana. dize kadar ipleri sarılabilen cinsten taşlı 10 punt topuklu bir stilettoydu. burnu küt kesim, taşları swarovski. gri lame tabanlı. o da kemal tanca'dandı. düşünüyorum da kemal amca tanıdık olmasa ben nasıl topuklu ayakkabı bulacağım bu ülkede, orası cidden meçhul, siktimin 42 numarası!
artık iyice bağımlı olmuştum ayakkabıya. üniversitenin ikinci senesiydi, topuklu çizmelerin sayısı 5i buluyordu. o zamanlar gene tek renk alıyordum. siyah, beyaz, gri lame, altın lame ve kahverengi. derken bir bok yedim, amerikaya yerleştim...
45 numara ayaklara göre bile topuklu ayakkabı rahatlıkla bulunuyordu. üstelik nine westte 38 numara bir stiletto 50 dolarsa, 42 numarası 30 dolardı, çok satmadıkları için. delirdim. kendimi kübaya düşmüş çiçek çocuk gibi hissediyordum. aldım, aldım, aldım...
şu 25-30 kilo alan bavullar var ya, dönerken onlardan bir tanesi topuklu ayakkabı doluydu...
orada rahat numara ve ucuz fiyatların alışkanlığı, artık değişik modellere ve renklere de bağımlı olmuştum. sadece şık duranları değil ilginç duranları da alıyordum artık. louboutin benim köpeğim, dior benim en yakın dostum, chanel senelerin eskimeyeni olmuştu. timberlandler, converseler bile topukluydu artık...
bu kadar ayakkabıdan bahsetmişken, gene geldi kriz. ben bir cepaya ineyim bari...
devamı alışverişten sonra... -
erkekler bunun için 3 günlük yol giderler
futbol maçı için geçerli ifadedir.
-
erkekler kendileri kadınlar başkaları için yaşar
erkekler başkalarının güzelliğinden zevk alırlar, kadınlar başkalarına güzel gözükmekten.
misalen;
yeni ev dekore ediliyordur ve klozet seçiliyordur;
erkek: şunu seçelim.
kadın: olmaz, misafirler içine düşer, boğulurlar ayol bunda.
erkek: banane lan misafirlerden, skecem humuna goyum.. -
ana kuzusu
anasına deli gibi bağlı olandır. en çok erkeklerden çıkar. bi' kere zaten küçüklüğünde acayip şımartılmıştır bu göbel, annesi olmadan oraya buraya gidemez, kızlar konusunda annesine danışır, bi güvensizlik duyar hep. yazıktır, acınılasıdır, bazen uyuz olunasıdır.
-
allah ım anneme güzel bi gelin nasip et
genellikle tek erkek çocukların kullandığı ibaredir. özellikle konuşmanın yapıldığı mekanda ziyadesiyle güzel bir hatun kişi bulunmaktaysa/geldiyse/geçtiyse* bu laf patlatılır. hani maksat kendisini düşünmek değil. incesinden ana kuzusu olma durumu..
-
erkekler marstan kadınlar venüsten
"ibneler nerden birader?" diye sormak istediğim john gray in kitabı.
-
iş yerine sefer tasıyla giden asil emekçi
çokda abartılmaması gereken şeydir.
işine sefer tasıyla giden işçi ahmet olsun. bu ahmet biraz şanslı olsaydı, yani zengin bir ailede doğmuş olsaydı, veya iyi bir öğrenim görseydi o da öğle saatlerinde cipiyle restorantlara giderdi. * -
hayatımda kimseyi bu kadar çok sevmemiştim
karşı cinse atılan ilk yalanlardan biri.
genelde yalan olarak adlandırır gerçek aşkı bulamayan, aşkın anlamının ne olduğunu bilmeyen kişiler tarafından bu cümle. oysa pek tabii insan hayatında hiç kimseyi yeni tanıştığı kişi kadar sevmemiş olabilir.
olur olur, bakmayın öyle gözlerinizi kısıp "yapma be kirkor, bari sen yapma" bakışı atmayın bana. * -
hurda arabayla kız tavlamaya çalışan patetik erkek
18 vites bisikletle kız kaldıran birisi olarak, son derece normal karşıladığım kimseler. bunlar başarısı onaylanan kalıplar. aracın niteliği kalkmaya meyletmiş hatun için bir şey ifade etmez... yalnız külüstür arabayla vurgusunun alt metninden bir şeyleri çekip çıkartmak lazım. şimdi soru şu; külüstür arabayla kız kaldırmaya çalışan erkek patetikse, son model donanımlı bir arabayla kız kaldırmaya çalışan erkek normal midir? sonuçta yapılan eylem, arabayla kız kaldırmaya çalışmak.
hee buradan şöyle bir sonuç çıkıyor. bu şekilde sınıflandırma yapan bir hatun, içten içe "son model bir arabaya vermeye hazırım. kilometre göstergesi sıfırı gösteriyorsa istediğin kadar içimde gezdirebilirsin. araban külüstürse kukumu koklatmam bile" demek istiyor olabilirden öte öyledir. -
okulun yakışıklı erkeğine aşık olan gözlüklü kız
türk filmi klişesi.
* giriş *
ayşe fakir ve çirkin bir kızdır. devasa bir gözlüğün çok kalın camlarından bakar dünyaya. fakat onun içi çok temizdir, tertemizdir.
caner zengin ve yakışıklı bir oğlandır. okulun bütün kızları ona hastadır. 'ah caner, can caner, güzel caner' diye gezmektedir tüm dişiler.
sibel caner'in zengin ve sarışın sevgilisidir. sibel alabildiğine gerizekalı bir bireydir. sürekli makyaj yapar, fakirlerle dalga geçer, zenginlerle arkadaş olur. sibel'in en sevdiği yemek, yemek için en fazla para ödenmesi gereken yemektir. çünkü sibel'in babası çok zengindir.
ayşe fakirliğine aldırmadan, umutsuzca sevmektedir caner'i. heyhat, caner bunun farkında değildir. zaten ayşe silik bir tiptir. gözlüğünü çıkarsa kimse farketmez onu. ayşe her akşam caner'i elde edebilmek için allah'a dua eder. sonra günlüğünü çıkarır ve kaleminden dökülen gözyaşlarını kağıda aktarır. sonra günlüğünü kapatır ve uyur.
her sabah kapıdan girerken tökezler ve düşer ayşe. çünkü o kuş beyinlidir. dökülen kitaplarını caner toplar. sonra bu caner'e yanaşmaya hazırlanırken hor görür bir kahkaha yükselir merdivenlerin başından. sibel ayşe ile dalga geçmektedir. çünkü sibel terbiyesiz bir insandır.
* gelişme *
ayşe, kendisi gibi fakir arkadaşlarının, 'sen onların hepsinden güzelsin ayşe, sen süpersin ayşe, sen istesen beni bile kendine aşık edersin ayşe' gazına gelip gözlüklerini çıkarır, saçındaki antika tokayı çıkarır. aman allah'ım. ne harika bir kız olmuştur öyle.. mükemmeldir adeta. onu beğenmeyen gaydir, cemildir, ipekçidir.
ertesi sabah okula gittiğinde tökezleyip düşmez ayşe. çünkü gözlüğünü çıkarmıştır, güzel olmuştur. onu gören sibel kıskanmaya başlar. caner'e gider, 'ıyy pis fakir şuna da bak hele' der. caner ise büyük bir ebleh olduğu için tükrük bezleri fazla mesai çalışır halde ayşe'ye bakmaktadır. sevgilisi olduğu halde böyle şeyler yapması caner'in esas oğlanlığına hiç gölge düşürmez. aynısını sıradan bir kerem yapsa çocuğa şerefsiz derler.
caner ufak ufak ayşe'ye yazmaya başlar. bunu gören sibel caner'e kızar. 'napıyosun sen' der, caner de der, 'yürü lan şırfıntı. şu haline bak, insanları sevmiyosun, ama o seviyor. çünkü o çok saf bir kız, o tertemiz bir kız. senin için çürümüş.' ayşe tertemiz olduğu için caner'e kuyruk sallamaktadır. ayşe'nin yaptığını sıradan bir fatma yapsa, fatma orospudur, motordur. caner'den tepiği yiyen sibel ağlayarak havuzlu villasına kaçar, ayşe ile caner de çok mutlu olurlar.
* sonuç *
caner ayşe'ye çakıyor.