kapitalizme karşı bir nevi saygı duruşu, en sevilesi ritüel. bende çok küçükken daha çok can sıkıci bir ritüeldi. sebebine gelince; giderdik özel bir ayakkabıcıya ayağımın şeklini kağıda falan çizerdi, neymiş efendim ayakkabı ortopedik olacakmış ki kemiklerim düzgün gelişsin, boyum uzasın. anne burada sana sesleniyorum, sevgilimden uzun olmamın sebebi sensin. ehm, neyse.
büyüdükçe model heveslenmeleri başladı tabi. ilkokuldayken daha özenirdim george hogg giyen liseli ablalara. zaten özenmediğim ne vardı ki? ablam lisede okuyordu, o'na ne alınırsa bana da çocuk için olanı alınıyordu. boy da uzun tabi, beşinci sınıftayım ama atalardan falan giyiniyorum, o derece. neyse, aldık ilk george hoggları. onunla bitti mi? hayır tabiki. bana alınan siyah süetti ama bordo deri olanı da alınmalıydı. ne de olsa okul hırkan lacivertti, onu giyeceğim günler lacivert çorap giyiyordum siyah ayakkabı olmazdı altına. bak bak bak, süslüye bak sen, ulan daha 10 yaşındasın, ne rengi, ne uyumu. neyse...
sonra baba yurt dışına çıktı. bir sürü nike spor ayakkabı getirmiş, timberland falan almış. o zamanlar timber yoktu, lumberjack modaydı. ayakkabı tutkusunun tohumlarıyla beraber moda öncülüğünün fidanları dikildi lan içime. alacağın olsun baba!
sonra büyüdük ve kirlendi ayakkabılar. benim ergenliğim tiki gençliğin başlangıcına tekabül eder. ne aldıysam moda oldu. dkny ayakkabı giyerdik okulda, 5 gün sonra herkeste var. eh yenisi lazım, o zaman level atladık pradaya geçtik.
bir de ne idüğü belirsiz buffalo modası başladı. tabanı yüksek bot ya, topuklu niyetine kadın erkek demeden herkes onu giyer oldu. o furyadan sıyrılamadım ama paciotti furyasından sıyrık almadan çıktım allahtan.
lise 1'deydim, hiç unutmam, ilk topuklu ayakkabımı aldım. ablamın düğünü için özel hazırlanmış bir çift siyah stiletto. kemal tancada özel yaptırmıştım. ah o ortopedik ayakkabılar, alacağınız olsun sizin! senelerdir sizin yüzünüzden ayakkabı bulamıyorum lan! boy uzadı, ayaklar oldu 42 numara, doğal olarak topuklu yok benim gibi paletlere benim ülkemde! özel yaptırıyoruz... neyse, ayakkabıya gelirsek. önden tek bantlı, sivri burun tabanlı yaklaşık 13 punt topuğu olan, bilekten bağlamalı saten kumaştan şık bir gece ayakkabısıydı. halen daha gardırobumda baş köşede durur. modası geçmeyecek cinsten.
işte o ayakkabı ilk adam gibi dozdu. ondan öncekiler millete özenip yakılan sigara gibiydi ama o ayakkabı ilk ihtiyacım olduğunu hissettiğim andı. sonrası geldi tabi. her düğün, nişan vs. için yeni bir ayakkabı yaptırdım. yaşım 16 falandı ama yaşım kadar ayakkabım vardı.
mezuniyet ayakkabım. ah! o da çok özel bak. ilk topuklu ayakkabı sigaraysa o bildiğin marijuana. dize kadar ipleri sarılabilen cinsten taşlı 10 punt topuklu bir stilettoydu. burnu küt kesim, taşları swarovski. gri lame tabanlı. o da kemal tanca'dandı. düşünüyorum da kemal amca tanıdık olmasa ben nasıl topuklu ayakkabı bulacağım bu ülkede, orası cidden meçhul, siktimin 42 numarası!
artık iyice bağımlı olmuştum ayakkabıya. üniversitenin ikinci senesiydi, topuklu çizmelerin sayısı 5i buluyordu. o zamanlar gene tek renk alıyordum. siyah, beyaz, gri lame, altın lame ve kahverengi. derken bir bok yedim, amerikaya yerleştim...
45 numara ayaklara göre bile topuklu ayakkabı rahatlıkla bulunuyordu. üstelik nine westte 38 numara bir stiletto 50 dolarsa, 42 numarası 30 dolardı, çok satmadıkları için. delirdim. kendimi kübaya düşmüş çiçek çocuk gibi hissediyordum. aldım, aldım, aldım...
şu 25-30 kilo alan bavullar var ya, dönerken onlardan bir tanesi topuklu ayakkabı doluydu...
orada rahat numara ve ucuz fiyatların alışkanlığı, artık değişik modellere ve renklere de bağımlı olmuştum. sadece şık duranları değil ilginç duranları da alıyordum artık. louboutin benim köpeğim, dior benim en yakın dostum, chanel senelerin eskimeyeni olmuştu. timberlandler, converseler bile topukluydu artık...
bu kadar ayakkabıdan bahsetmişken, gene geldi kriz. ben bir cepaya ineyim bari...
devamı alışverişten sonra...
şükela: tümü
|
bugün
başlıkta ara