şimdi şöyle bir düşünelim; bugün dünyanın neresine giderseniz gidin en küçük bir yüzölçümünde bile farklı fikirlere ve görüşlere sahip olan birçok insan bulabiliyorsunuz. bu görüşler birbirinden o kadar farklı ki...
kimisi sapkınlığın hat safhasına ulaşmışken kimisi doğruyu aramaya çalışır; ancak o doğruyu da bulamadığı vakitler olur. neden mi? çünkü bizler birer insanız, bizler rahatlıkla hata yapabilen varlıklarız. nitekim birimiz veya birçoğumuz doğruyu bulabilsek bile yanlışların içerisinde yüzen insanlar gelip bize: ''kime göre doğru, neye göre doğru'' diyeceklerdir; bu sözün arkadasına sığınacaklardır. yani öznelliğe sığınıp felsefe yaptıklarını sanacaklardır; ama bilmezler ki egoizmin doruklarındadırlar. bu durumda biz insanlar tek başımıza ilahi bir güç olmadan doğruyu yakalayabilir miyiz? mükemmel sonuçlar alabilir miyiz? bu sorulara evet diyecek insanlara yüzlerini tüm dünya tarihine çevirmelerini öneriyorum. o halde bizi doğru yola sevkedecek olan şey inançlarımızdır. bizim üstümüzde ki varolan güçtür. yaratan mı doğruyu verir yaratılan mı? bunu böyle bir düşünmek gerekir. ha... islamı seçersin, hristiyanlığı seçersin, istersen budist olursun orası ayrı meseledir.
bir örnek vermek isterim: örneğin islam inancında yılda en az bir kereliğine * zekat vermek icab eder. malımızın/paramızın 40'da 1'ini ihtiyacı olan insanlara vermemiz gerekir. bu da toplumdaki ayrılığı ve refahsızlığı ortadan kaldırır. çok da olumlu bir olaydır.
ancak parasını paylaşmak istemeyen bir insan çıkar ve der ki: * ''kardeşim bu benim param, anlımın akıyla kazandım, kimseye de vermem. banane elalemin bütcesinden, ekonomisinden... ''şimdi bu duruma bakılırsa ortada bir görüş farklılığı var ve hangisinin doğru olduğunu bildiğimiz halde birkaç veya birçok insan nefsini düşündüğü için parasını vermemeyi arzu eder. peki hangisidir güzel olan? olumlu olan şey hangisidir? işte empati kurup başkalarını da düşünen kimseler ne kadar paylaşmayı doğru olarak algılasalarda bir insanın sözü ne kadar geçer ki? geçsede ne kadar sürede geçer? oysaki nefsimizden arınıp şöyle bir düşünecek olursak elbette doğru olanın paylaşmak olduğunu hepimiz biliriz; ama güçlü bir nefse sahip olan insan, öznel insan haklarından ve düşüncelerinden faydalanarak doğru olanın her zaman kendi nefsi ve hırsı olduğunu kabul edecektir; kabul ettirmeye çalışacaktır. velhasıl kelam her zaman kendi düşüncelerimiz değil; ancak ve ancak inançlar ve ilahi güçler bizi mutlak doğrulara ulaştırır.
bir de olayın şu açısı var ki, egoist ne nefsine ikamet eden insanlardan bahsettik. madem bu insanlar sadece kendilerine faydacılık yapıyorlar; ilahi gücün verdiği doğruları da saptırabilme potansiyeline sahiplerdir ve bugün islam inancı olsun, diğer inançlar olsun insanlar tarafından saptırılmış; kendilerine göre yorumlanmıştır. * bu durumda bizler bu doğruları iyi araştırmalı, bu doğruları insanlardan değil; direk vahiy yoluyla bize gelen ayetlerden anlamalıyız.
dinin konusu hayatta var olan herşeyle yakından ilgilidir. özellikle toplumsal konularda din hassas bir yapıya sahiptir. ayrıca din bugüne dek sapıtan ve yoldan çıkan kavimlere gönderilmiştir ki ıslah olsunlar: *
umarım ki birgün insanlar gözlerindeki şeytani perdeyi kaldırır ve sadece kendi için değil; etrafındaki, toplumundaki diğer insanları da düşünürler. umarım ki bu dünya için değil; sonu olmayan bir hayat için uğraşırlar. şu bir gerçektir ki aklı selim olan bir insan aynaya baktığında bile hayattaki birçok mucizeyi aynada görebilir; bir yaratıcı olduğunun farkında olabilir.
şükela: tümü
|
bugün
başlıkta ara
-
-
kendini belirli bir kalıba sokarak labirentteki fare modundaki insanlardır.
mutsuzluğa mahkumlardır efendim.