• öyle bir yaştadır ki çocuk, ne kendi yatağında yatabilecek kadar yürekli, ne de anne ve babasının yanına sokulacak kadar korkak. o an gelir, salonda bir kanepeye uzanır, ellerini bacaklarının arasına sokar ve tavandaki gölgeleri izlemeye başlar. sokaktan seyrek geçen arabaların farlarından fırlayan gölgeler, salonun lambasına, vitrinlerine çarpar da, bir küçük serçe olur çocuğun kalbi. işte ilk başta orada başlar gölgelerden korkmak. dev bir yaratık gibi uzanır önce, salonun bir ucundan bir ucuna, sonra ufalır ufalır kaybolur, sonra bir daha en dip köşeden çıkagelirler. insan, ilk orada başlar gölgelerden korkmaya. sonra tavanlardan gönülllere geçer karanlık gölgeler, ve biraz daha ürperir her ayrılığının kenarında.

    gölgelerden korkmak, büyümektir hep.