mahallenin delikanlı, pos bıyıklı ağabeyi süper mario ile fasulye sırığından tırmanmamış, 8 in 4 ündeki şifreyi çözememiş varoşun varoşu ezikler... şimdiki yetişen neslin tamamı böyle nerdeyse... eş cinsel tandanslı counterstrikelar, halflifelar, bot atmalar, head shotlar, ortaçağ fantazileri kokan knight onlinelar v.s... sayarken bile içim gıcıklandı... mesir manzumeye dayanan post modern bir estetik içeren retorik kullanmak gerekirse; ibişler
bilmiyorum ya. böyle bir nesil yetiştiğini bilmek istemiyorum daha doğrusu. bozulan atari kolunun kablolarını kesip tekrardan bağlayarak izola bantla bantlamamış, oyun konsolunun iç mekanik aksanın bihaber olan nesil fikri bana yapay zeka ütopyası gibi geliyor.
" thank you mario but princess is in another castle." yazısını seneler sonra çözdüğümde, kiril alfabesini öğrenmenin yarattığı tatlı huzuru, nörön uçlarımdan futursuzca salgılanan; asetilkolin, seratonin, dopamin sayesinde doyasıya yaşamıştım... bu duygu anlatılmaz yaşanır derler ya aynen öyle. akrabalar geleceği zaman atariyi saklama telaşı, "adaptör patladı.", "kol bozuk.", yalanları çocukluğumun en beyaz yalanlarıydı... ensesini kokladığım, tatlı şirin bir uslupla öptüğüm, mahallenin en güzel kızlarına bile söylerdim bu yalanları hiç çekinmeden. atari oynamak için eve davet eder, işi evciliğe dökerdim. evin neşesi çocuk olmalı, fikrinden yola çıkarak çeşitli haylazlıklara kalkışırdım orası ayrı tabi.
offf hani derler ya anlatılmaz yaşanır. beni daha fazla konuşturmayın. sizde çocukken atari oynamamış insanın, tüm bedenine sinmiş zavallı ruhu hissedin. bir özellikleri daha var; hapşırırken asla iki gözünü birden kapatmazlar... bu da benden size bonus.
şükela: tümü
|
bugün
başlıkta ara