türkiye nüfusunun * büyük çoğunluğunu oluşturan insandır. amacım kimseyi aşağılamak veya küçük düşürmek değil. inananlara soruyorum. hiç sorguladınız mı? ''acaba lan'' diyen kaç kişi var aranızda? büyük çoğunluk gerçekten inandığı için değil, korktuğu için inanıyor. bu kesin.
tarih boyunca 10000'in üzerinde din gelip geçmiştir; fakat şimdi onlara bakıp gülüyorsunuz değil mi? ''cahil herifler, güneşe de tapılır mı lan?'' demeyen kaç kişi var aranızda? bence oldukça azdır. işte bundan bilmem kaç yıl sonra da bize bakıp gülecekler. ''cahil herifler, görmedikleri şeye tapıyorlardı.'' diyecekler. korkmayın efenim. bunlar olacak. rahat olun biraz ya. *
entry'ler (42)
-
korktuğu için inanan insan
-
kız arkadaş
sevgili ya da sevdicek yerine kullanabilen, hatta yer yer manita sözcüğünü de karşılayan kavram. kız arkadaş, duygusal bir bağ içermeyen ve normal dişileri kapsayan bir tamlama değildir. öyle bir durumda arkadaşın cinsiyetini belirtmek gereksizdir. çünkü arkadaş her zaman arkadaştır, cinsiteyi mühim değildir.
-
kız arkadaş edinmek için gerekenler
tipten dolayı laf söylenilecek kadar çirkin olmamak gerekli. benim tipi düzgün olmayan arkadaşlara laf söylediğim düşünülmesin, sadece fiziksel bir güzellik sizin kız arkadaşınız olması için hem önemli hemde hızlı bir etkendir. fiziksel olarak tamamsanız diğerine geçelim...
ağzınız biraz laf yapmalı, kızın yanında sus pus olmamalısınız. kıza ve yanınızdakilere sempatik, tatlı çocuk olarak görünüceksiniz. bu tip gibi değildir, belki tipi olmayan kızlarla sevgili olabilir ama ağzı laf yapmayan, odun kişilikler kesinlikle olamaz. eğer ağzınız laf yapmıyorsa gidin internetten bişeyler okuyun. kızlar hakkında, kızların hoşuna gidicek bişeyler öğrenin ve bu öğrendiğiniz şeyleri kızlar karşısında gösterin zamanla alışıcak ve bu kızların hoşuna gidicek şeyleri siz kendiniz üretmeye başlıcaksınız. eğer konuşmadan da geçtiysek...
biraz zekan olucak, sıradanlıktan kızın karşısında biraz uzaklaşıcaksın... kıza pizza yiyelim mi demiceksin, italyanların o meşhur yemeğinden yiyelimmi diceksin, tabi bu kadar olmucak sadece mantığını anlayın yeter... bunuda bitirdiysek..
kızlara çiçek alın, kolye, pırlanta, pahalı eşya demiyorum. sadece çiçek alıcaksınız... 5tl - 10tl bişey olan bişey bu.. sakın geride kalmışsın, eski çağları yaşıyosun demeyin.. çiçek sevmeyen kız görmedim ben. eğer gördüysemde onun kız olmasından şüphe duyarım... bi gün az ye, sigara içiyosan 1 paket içme git kıza, bayana, hatuna, kadına artık ne terimi kullanıyosan git çiçek al.. bunuda bir yana bırakıp, başka şeye geçelim
kızların güvenini kazanıcaksın, onları sıkmadığını, onlar ne isterse sanki onun olucağını anlatıcaksın... mesela kızı öpmek istedin ama seni öptürmedi, sakın pardon, özür dilerim deme bu demek olur ki senin öpücüğün kıymetsiz... sanki senin öpücüğün dünyalara değer, herkezin istediği bişeymiş gibi davran ve onun kaybettiğini düşün.. ve öptürmeyince sen bilirsin deyip bi kaç adım geri çekil.
ve para, paran illa ki olucak.. fazla paran yoksa git bi yüzlüğü; iki yirmilik, dört onluk, üç beşlik, beş beşlik yaptır. fazla ayrıntıya girmeye gerek yok aslında parayı ne şekilde bozdurucaksan bozdur, sadece az paran gözükmesin cüzdanı açınca..
dediklerim sizde varsa ve yaparsanız, herşey çok daha kolaylaşıcak...
edit: ben hiç çiçek kullanmadım, hatta böyle planlamalara girmedim... vahim vakalar içindir bunlar. -
kız arkadaş ile maç izlemek
akıllı insan işi olmayan eylem.
erkek arkadaş transa geçmiş halde maça konsantredir. bayan ise futbolculara alakasız ve aralıksız sorunlar yapmaktadır.
+ay aşkımmm ibrahim toraman ne kadar yakışıklı değil mi?
+ay hayatım sen de saçlarını ilhan mansız gibi yapsana.
+var ya şu kezman nasıl koşuyor tazı gibi allahıma. o kaçsın ben kovalayım dimi tutgay?
+şu bobo var ya taş allama taş. yerim ben onu.
+ay inanmıyorum sana! sahada o kadar adam var ve sen hala topun peşindesin. -
kibritçi kız
bir yılbaşı gecesiydi. dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.
yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. ufak bir kız çoçuğu. başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. soğuktan morarmış tir tir titriyordu. üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.
yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.
evet, bu bir kibritçi kızdı. o gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle "kibrit var, kibrit"diye bağırıyordu. sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...
ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.
karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.
kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.
zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. içi de ısınmıştı. sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.
ısınmış, terlemeye bile başlamıştı... derken kibrit sönüverdi. kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.
bir kibrit daha yaktı. bu sırada soğuk bir rüzgar esti. kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. öbür elini aleve siper etti. aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. içeride geniş bir oda vardı. kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti.
sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. kızcağız'ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. ağzı sulandı. elini oraya doğru uzattı. kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. kızcağız çöpü yere atıverdi. atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.
üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:bir yaz gecesi...kibritçi kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. gece olduğu halde hava sıcak. altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.
derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. kızcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. bir gün, ninesi söylemişti: her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. o şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. işte ninesi geliyordu. lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... geldi, geldi... kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...
ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı. -zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler... bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.
yazan:hans c. andersen,
andersen masalları, remzi kitabevi
son olarak andersen senin taaa doğuranlarına koyim, böyle çocuk masalı mı olur? hasta ruhlu ipne. -
kız çocuğu
nazım hikmet ran tarafından 1959 yılında yazılmış bir şiir.
kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
benim sizden kendim için
hiç bir şey istediğim yok.
şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.
çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler. -
bit kelimesi duyulunca gelen kaşınma hissi
firindan sicak sicak cikmis, yeni tecrube edilmistir ki "bit" denilen sey adi duyulunca bile kasinti veren nlet bir varliktir. ustelik bunun kasintisi hic oyle tatli tatli da degildir.
-
tv deki kız
mor ve ötesi, bırak zaman aksın albümü sekizinci şarkı.
sen ve ben ikimiz, camdan evimiz
sesin çok uzak bana
tv'deki kız
kalk gidelim desem
boş boş bakar anlamazsın
camdan yüzünü öpsem
tv'deki kız
elin yüzün var ama
kokunu bilmem, sıkıldın galiba
bir gün yanına gelsem tanır mısın?
tv'deki kız
sen ve ben ikimiz, camdan evimiz
sesin çok uzak bana
tv'deki kız
uyu, uyu
yoruldun, uyu
hep yüzün gülüyor orda
yolda seni gördüm, mutsuzdun galiba
bugün yanına geldim tanımadın
tv'deki kız
aptal kutu
yoruldun, uyu
uyu -
sözlükten atılmak
bir kepçe suretiyle kazanın dışına çıkmak.
-
salak olduğu için bir insandan nefret etmek
aslında insanın 'benim bu salakla ne işim var' diyerek kendine duyduğu nefrettir,çünkü herkez dünyanın salaktan geçinmediğini bilir ama bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesiyle devam eder hayatına,gerçi söz konusu mekan dünya olunca gidecek başka bi yerde pek yok zaten...
-
ermeni diasporası
günümüzde tıpkı yahudiler gibi, dünyanın pek çok ülkesine dağılmış olarak yaşamalarına rağmen kavimsel kimliklerini kaybetmemekte direnen halklar arasında ermeniler önemli bir yer tutar.
modern ermeni diasporası 1890'lı yıllarda osmanlı devleti'nde yaşayan ermenilerin ekonomik ve siyasi nedenlerle amerika kıtasına göç vermesiyle başlamış, 1915'ten sonra ülkelerinden ayrılan anadolu ermenilerinin dünyaya yayılmasıyla büyümüştür. 1980'lerden itibaren yine siyasi nedenlerle iran ve lübnan'dan, ekonomik nedenlerle ermenistan'dan dünyanın çeşitli yerlerine göçen ermeniler, diaspora'ya yeni bir boyut eklemiştir.
halen ermeni diasporasının önemli boyutta bulunduğu ülkeler (ermeni nüfus sırasıyla) rusya federasyonu, fransa, abd, arjantin, suriye, lübnan, kanada ve avustralya'dır. -
anaokul terk
artık bayatlaya bayatlaya bir hal olmuş espri.
yapmayın n'olur! yapanları uyarın falan. yalvarıyorum. -
bismillahirrahmanirrahim
kuran'da 114 sureden 113'ünün başında bulunur. tevbe suresinin başında bulunmaz. neml suresinin hem başında bulunur hem de 30.ayetidir.
-
günün ilk sigarası
aç karnına içilen sigaradır. içtikten sonra ağızda lağım kokusu bırakır.
-
tarama sözlük
cumhuriyetin ilk yıllarında atatürk tarafından başlatılan dilde sadeleşme çalışmalarının ürünlerinden biri olan bir sözlüktür. bu sözlüğün oluşturulması için türkologlar tarafından tüm türk edebiyatının taranması ve burada geçen türkçe kökenli sözcüklerin derlenmesi şeklinde bir yöntem izlenmiş olup sözlük de adını bu yapılan tarama işinden almıştır. bu sözlüğün oluşturulması için onikinci ve ondokuzuncu yüzyıllar arasında yazılan onlarca türkçe yapıt incelenmiştir.
https://sozluk.gov.tr/