genellikle küçük burjuva aile çocuklarının ortak anılarından oluşan güzellemelerdir.
daha önce konuyla ilgili bir derginin ilk sayısına ilk yazı olarak yayımlanmış bir metin. ben yazdım.sonu çok alakalı değil ama alaka anlaşılsın diye yaptım bu açıklamayı. silmek istemedim.
büyüyorum. büyüdükçe kavrıyorum. kavradıkça şaşırıyor ve şaşırdıkça da yoruluyorum. ama bu zincirin son halkası yorulmak değil. yorulduğumu hissettikçe durup soluklandıkça eski zamanların kokusu, ışığı, geliyor hatırıma.
küçüklüğüm.. büyüklüğümden küçüklüğüm.. bir sürü nesne, figür var eskiden aklımda. düşündükçe hepsi yavaş yavaş anlamlanıyor. her biri bir diğerinin önüne arkasına yerleşiveriyor. kronolojik bir sıraya giriyor hatıralarım ve kronik bir düşünme eylemi oluveriyor yaptığım iş.
sütlü kahve renkli, toz kokulu yıllar.. diz altına kadar uzanmış tek renk mavi, yeşil etekler, oduncu gömlekler, yeleklerle başlıyor imgeler akmaya. annemin viva cappio parfümüne karışmış makyaj malzemesi kokusuyla, sırtından asılmış insan izlenimi veren vatkalı ceketlerin üstünde duran ve bir büstü andıran röfleli kadın başları bütünleşip dişi imajını oluşturuyor kafamda. sonra sıra mı geliyor yoksa kadının yanına mı yakışıyor bilinmez erkek figürü ihtiyacı doğuyor. vazelin kokan parlak kaygan araba konsollarından direksiyona uzanıyor gözlerim. yüzüklü, saatli, kıllı bir kol tutuyor direksiyondan. arabanın her park edilişi, rüzgardan bile huylanıp durmadan çalan alarmın verdiği mahcubiyet geliyor aklıma. erkek demek baba demek, baba demek araba demekmiş meğer diyorum kendime, şaşırıyorum.
ardından erkekliğim, sokaklarım, arabam: bisikletim. bmx bisikletle yapılan kazaların eseri diz yaraları tentürdiyot, oksijenli su ittifakına misilleme anne nefesleri. torpiller, bilyeler, kaçılan köpekler, kovalanan kızlar, komşu bahçesine düzenlenen top alma operasyonları ve nihayet ezanlarla kararan havanın ayrıca baba tokadının birleştiği korku törenleriyle eve koşuşlarım geliyor aklıma. apartmana girdiğimde pişmiş soğan kokuları karşılıyor beni. sonra ev. kardeş, anne, baba hepsi orda. eve gelen muzun verdiği mutluluk, geceleri uzayan koridorlardan; kışın viks, yazın kov kokan odalara kaçışlarım... hepsi birer imge olup oturuveriyor başucuma. sonra sonra çok balonlu, 1lt cam şişeli kolalara eşlik eden bol çeşit çerezli, portakal kokulu yılbaşı akşamları. televizyonun hala heyecan verebildiği zamanlar...
ardından koşuşturuyor bütün ayrıntılar düzensizce zihnime. alınan spor ayakkabıyla beraber yatışlarım, pırasa havuç kardeşliğine duyduğum etçil kinim ve kabuslu gecelere ortak abla umutlarımdan; sıhhati kilosuyla ölçülen anne baba, alt üst takım eşofmanlar, zoraki külotlu çoraplar, plastik iplikle çekilen dişler, misafirlikte su içmek bahaneli girilen mutfaklarda kaçak pasta araştırmalarım, ana baba cüzdanından çalınan paralarla alınmış avuç dolusu atari jetonlarım, sabah bayat ekmekle ve peynirle yapılan acele kahvaltılarım çalışan anne baba çocuğu oluşum... çıraklık tehdidinden, her komşu kızına duyulan ilgiden, duvarda seken çorap toplara, katalitik sobalara; naftalin kokan dolap ve halılardan, kavun karpuz aşkından, portakal mandalina greyfurt çekirdek ailesine kadar birçok anım hatıram figürüm var benim.
büyüyorum. büyüdükçe kavrıyorum. kavradıkça şaşırıyor ve şaşırdıkça da yoruluyorum. hatırladıkça da zincirin son halkasını bulmak kolaylaşıyor. burnumdaki kokuları, aklımdaki soruları, dokunduğum nesneyi, sıcağı soğuğu, içimdeki umudu kaybettikçe bıkıyorum. bıkkınlığım son halkası olmasın istiyorum fikrimin. ama yavaş yavaş anlıyorum yorulmak geçti bizden artık adam akıllı bıkmak lazım ya da harekete geçmek kalmalı bize yaşanmışlıktan. işte bu yüzden bu yazın, dizgi her ne ise, bizim umudumuz oluyor. bunca figürü canlı tutmaya ne gücümüz vardı ne de yaşadığımız anda kaybolacaklarından haberimiz. şimdi biliyoruz, anlıyoruz ve farkındaysak eğer geleceğe kendi ürünümüz olan bir anıyı hevesle taşımalıyız.
ilk sayımız hayırlı olsun...
entry'ler (49) - sayfa 2
-
80 lerin sonunda 90 ların başında çocuk olmak
-
bir kadın uğruna gözyaşı dökecek kadar zayıf olmak
karaktersizliktir.
kadınlar için dökecek tek bir sıvı var, o da; su. -
futbol spikerlerinin klişe lafları
türk futbol spikerlerinin maçlarda sıkça kullandıkları sözlerdir. örnek vermek gerekirse:
(bkz: doksan diye tabir edilen bölge)
(bkz: iyi orta gol getirir)
(bkz: akıl dolu pas)
(bkz: vurursa gol olur)
(bkz: oralardan iyi vurur)
(bkz: sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketler)
(bkz: kafalardan seken top)
(bkz: yüzde yüz gol pozisyonu)
(bkz: x zoru başardı)
(bkz: ceza sahası ana baba günü gibi)
(bkz: atak tazelemek)
(bkz: müthiş bir çalım)
(bkz: ve top ağlarda gol) -
ofsayttan doğan endirekt serbest vuruş
futbol spikerlerinin klişe laflarından sadece biri.
-
kanun önündeki eşitlikte pozitif ayrımcılık
12 eylul anayasa degisikligi referandumu ile gundeme gelen bir durum.
pakette yazilana bakacak olursak;
" 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı türkiye cumhuriyeti anayasasının 10uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." cümlesi ve aynı maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir. "çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz." "
dersiniz ki bugune kadarki kisim muhtesem bir sekilde uygulaniyordu da eklenen kisim olmadigi icin cocuklar, yaslilar ve engellilere ozel bir muamele yapilamiyordu.
is nasil olsa uygulamaya dokulmeyecegi icin bir boka yaramayacak bir reklam hareketi. -
sus da adam sansınlar
nasihat yüklü, ayardır aslında. 'sus amk konuşmada tipinle beyenil bari' demektir.
-
söylenene cevap veremeyip söyleyene bok atmak
sözlükte de sıkça karşılaştığımız olay.
biri bir başlık açar. atıyorum, türk ordusu pkk karşısında aciz kalıyor der. birileri bunu kaldıramaz. ama adamın yazdıklarına cevap niteliği taşıyan hiçbir şey de yazamaz. o kapasiteye sahip değildir çünkü. ama sinirinden köpürüyordur. söylenene cevap yazamayacağını anlayınca, söyleyene bok atmaya başlar. başlığı açan ayak üstü pkk köpeği oluverir. amerikan uşağı oluverir. sivilceleri yeni çıkmış ergen oluverir. yanlış işler bunlar. adam gibi cevap verebiliyorsan ver, yoksa sus da adam sansınlar. -
insanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz
bir hz muhammed sözüdür. gerçekten okuyup okuyup ibret alınması gereken sözdür. peygamberimiz yüzlerce yıl önce söylemiş ama hala geçerli eskimeyecek bir sözdür. demekki o zamanlardada varmış böyle insanlar.
-
lavaboya sıçan kibar insanlar
genelde bu tür insanların toplumdan dışlanması gerekirken bu insanlara kibar gözüyle bakılır. kimse de çıkıp diyemez bunlara "kardeşim sıçacaksan tuvaletin yerini sor, niye kibarlık ettiğini düşünüp lavabo nerde diye soruyorsun? ama eğer lavaboya sıçmak gibi bir fantezin varsa benim de ağza sıçma gibi bir fantezim var, ağzına sıçarım senin" iddia ediyorum; bu insanlar kibar değillerdir arkadaşlar, o yüzden lavaboya sıçarlar. ben şahsen önermiyorum bu hareketi, eğer lavaboya sıçacaksam ben kibar değilim arkadaşım. kibar olanlar da lavaboya sıçmaya devam, hadi koşun lavaboyaaa...*
-
insanları inançlarıyla yargılamak
andavallıktır. bir insanı seçtiği inanç ile yargılamak için dogmatik olmak ve tek bir pencereden bakmak gerekir. bunu becerebilen * birisi kolayca insanları aşağılayabilir. fakat eleştiri ile hakaret arasındaki farkları algılayamayan beyinler için bu konuyu biraz daha açmak gerekir.
bir insanın "bütün ateistler kıt beyinlidir" demesi, onlardan daha az kıt beyinli olduğunu göstermez. genelleme yapmanın ne kadar büyük bir ahmaklık olduğunu anlayamamaktır ki bu bariz faşizan düşüncedir. bir yahudi, diğer insanları kendinden aşağılık görüyor diye bütün yahudileri adi köpekler olarak nitelendirmek kadar aptalcadır.
bu resmen, hitler'i doğrulamaktır. yahudilerin bir bölümü, almanya'nın ekonomik gücünü elinde bulunduruyor diye, bütün yahudileri öldürmeye kalkışmakta ki amaç nedir? bu en büyük genelleme hatalarından birisi değil midir? öyledir.
ibrahimi dinlere inanan insanların bir bölümü dogmatizme tampon dayamış diye tüm ibrahimi dinlere inanan insanlara dogmatik demek büyük hata olur. bu dünyada aklını ve mantığını kullanabilen müslümanlar, hristiyanlar ve yahudiler var. bu dünyada aklını ve mantığını kullanabilen ateistler, satanistler, deistler vs. de var. kısacası salaklık inançla olmuyor beyler bayanlar.
buradaki ana fikir şu, insanların inanç seçimleri ne olursa olsun, onlara saygı duymak zorundadır tüm insanlar. saygı duymayanlar ise faşist niteliğini kendine yakıştırıyor demektir. * -
cumartesi gecesi
hayırlı bir gecedir. yapılan işlerin de hayırlı olması beklenir. genelde pek hayırlı işler yapılmaz. cumartesi gecesi veren kızı cumartesi gecesi istemeye gitmek hayırlı bir iş sayılırsa eğer, allah hayırlara erdirsin. amin diyen diller cumartesi geceleri dert görmesin.
-
dürüye nin güğümleri
star tv'de yayınlanmakta olan zaman kaybından başka bir işe yaramayan dizi. arkadaşlar ciddi ciddi güldürdüklerini sanıyorlar yalnız. bu uğurda şiveyi bile piç ettiler ya neyse.
-
cumartesi anneleri
bir zamanlar, 4 yıl boyunca kayıp oğulları için her cumartesi nöbet beklemiş annelerdir. ve 5 hafta önce ergenekon dalgasının da etkisiyle tekrar harekete geçmişlerdir. yarın 206. cumartesileri olacaktır. malumunuz üzere bu ülkede haklı, haksız, bir neden gösterilmeden onlarca iş yapılıyor, ne herhangi bir bilgi veriliyor, ne bir açıklama yapılıyor, insanlar hiçbir nedenleri yokmuşçasına oradan oraya atılıyor. bundan yıllarca önce hiçbir sebep gösterilmeksizin analarının, çocuklarının, eşlerinin gözleri önünden insanlar yaka paça alındı ve bir daha geri dönmedi. ve şimdi o "kaybolan" insanların anneleri, çocukları kayıplarının 'bari' mezarları olsun istiyor, güya faili mechul olan bu çocukların faillerini bulduklarını, o kişilerinin yargılanmasını, çocuklarına da en azından bir mezar istediklerini belirtiyorlar. bir anne, çocuğunu en son yirmi yıl evvel "5 dakikalığına" götürülürken görmüş, şimdi o annenin, çocuğunun mezarını görmekten daha basit ne gibi bir isteği olabilir ki? şimdi o anneler, her cumartesi, galatasaray lisesi'nin önünde toplanıyorlar, çocuklarının mezarını bari istiyorlar. ben de size şu çağrıyı yapmak istiyorum; arkadaşlar, bu işin ne siyasi görüşü var, ne etnik kimliği var, ne sağı var, ne solu var, ne dincisi var, ne kemalisti var, bu işte çocuğunu kaybeden anneler var, ve biz onlara destek olmalıyız diyorum. yarın, saat 12.00'de, galatasaray lisesi'nin önünde, siz öğrenci arkadaşlarımızı da görmek istiyoruz. "u2" grubunun, "manu chao"nun andığı bu annelere sadece ve sadece on beş dakikanızı ayırmanızı ve hiç ama hiç bir şey yapmadan, sadece orada oturmanızı istiyorum. lütfen bunu o annelere çok görmeyelim, lütfen o yüreği zaten kanayana analara bir damla iyilik yapalım.
beni sıkılmadan okuduğunuz için çok teşekkür ederim. -
cumartesi işten erken çıkmanın verdiği keyif
oldukça mutlu edendir.eve gelirsiniz,dinlenirken kahvenizi yudumlamak hiç birşeye değişilmez.o halde yaşasın haftasonu erken çıkışlar.
-
ilişkilerdeki gelgit halleri
aşk mefhumunu yaşayan kişilerin değişen psikozları,bitirip bitirmeme arasında kalma durumları ve saçmalama halleridir.
bana nasıl böyle bir hayvanlık yaptı anlayamıyorum,bana bunu yapamaz yaptırtmam,ben diğerleri gibi değilim ama sadece o varmış,baksana hiçbişey kalmadı geriye deliriyorum,bugün mini bir etek giydim,altına çorap giymeyi unutmuşum,yoldaki hayvani bakışlardan çok geç fark ettim,hayvan herif,ne gecem kaldı ne gündüzüm,yediğimi içtiğimi bilmiyorum aslında fena olmadı tığ gibi oldum hee,ne zamandır rejim yapıp kilo vermeye çalışıyordum işte şimdi sıfır bedenim.
-alo efendim aylin
-kızım seninkini aradım,bana buluşalım dedi,fena yedi salak.
-eee şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?
-bilmem sana sormak için aradım
-tamam uzaktan fotoğrafını çekip kaçalım salağın,kadıköy postanesi saat 2'de diyebilirsin öküze.
-tamam kuşum.ben birazdan kapınızın önündeyim hadi hazırlan.
-tamam bebeğim,bak ben o salağa neler yapıcam,adi herif
2 saat sonra kadıköy postanesinin karşısı
-aylin kızım nerde kaldı bu?
-ne biliyim bebeğim ya soğuktan gebereceğim burada.popom dondu.
-kızım sana gelicem demedimi o öküz herif?
-dedi bebeğim gayet de inandırıcıydı,ölücem burada gidip sıcak bişiler içelim
kadıköy postanesi civarlarında bir cafe saat 6
-ya pelin kusura bakma,ben geleceğini düşündüm biliyorsun seni ne kadar severim,fakat anlayamadığım,seninde anlatmadığın bişey var bu çocuk sana ne yaptı,neden bu kadar öfkeli,inatçı davranıyorsun?
-ya allah onun belasını versin,bana etmediği küfürleri bırakmadı,öfkeli falan değilim ayrıca ben ona karşı çok hissizim
-heee. hissiz olduğun için burada oturuyoruz yani?
-ya kızım sus da biraz anlatayım.
biz bununla beyoğlu'nda bir kafede tanıştık sinema çıkışı,çok fırlama,akıllı,yakışıklı biriydi,arkadaşlarla sohbet ederken,hiç tanımadığı bizlerin içine girip,filmi nasıl bulduğumuzu sordu,sonrada kaynaştık bir anda,bizi dinledi sonrada kendisi anlattı, çok zekiydi,insan ilişkileri çok güçlüydü.sonra sık sık görüşmeye, dahası evlilik planları yapmaya başladık.birgün annemle tartışmıştım eve çok geç saatlerde dönüyorum diye, hemen hissederdi bana dediki;
-pelin neyin var aşkım?
-hiç sevgilim.dün geceden biraz uykusuzum.
-pelin saçmalama lütfen,ilişkimizle alakalı sorunların mı var?
-aşkım asla böyle bir şey olamaz,sen beni aldatmadığın müddetçe seninle hiçbir sorunum olamaz,seni çok seviyorum bitanem.ben senden asla vazgeçmem.
-iyi sevgilim o halde istersen bugün beyaz eşya bakmaya gidelim..
-oleyy aşkım benim hadi gidelim..
sonra bunun işleri çok yoğundu,bir çok plan proje yapıp uygulardı,tabi bizde vakit sorunu yaşamaya başladık, günler haftalar dahası aylar geçti görüşemedik, sadece telefonlaşıyorduk,belirli bir vakitten sonra telefonlarına bile çıkmamaya başladı
-eee sonra
bana durumunu izah ediyordu bu durum gittikçe canımı sıkmaya başladı,bana sürekli sevdiğini söylüyor bugünleri atlatacağını söylüyordu?
-allah allah hiç mi vakti olmuyordu,
-vakti oluyordu olmasınada ben bir saatten sonra gurur meselesi haline getirdim,ben gitmemeye başladım ve çok geçmeden ayrılmak istediğimi söyledim.
-o adi herif ne dedi peki?
çok gerildi,tabii ki hesap sordu;
-pelin ben senin davranışlarına hiç anlam veremiyorum
-bana pelin deme
-ne diyim
-adımla hitap etme çok soğuk oluyor..
-iyide bebeğim ayrılmak istediğini söylüyorsun sonrada soğuksun diyorsun,iyi misin sen?
-hiç olmadığım kadar iyiyim,yürütemiyoruz..
-peki kendine iyi bak pelin.
sonraları arkadaş olarak görüşmeye devam ettik,birbirimize hayatımız hakkında bilgiler veriyorduk,bana karşı sevgisinden çok emin olduğum için içim rahattı, bana hala çok değer veriyordu,kaybettiğimi 1 dakika olsun hissetmedim,o hep benimdi çünkü.beni asla bırakmazdı,gel dersem gelir,git dersem yine gelirdi.hani hatırlıyor musun bizim kemal var ya..
-evet hatırladım
-birgün kemal'le birlikte çıktık gezdik,sonra onlarına evine gittik birlikte,boşluktaydım,hüzünlüydüm,kemal'le öpüşmeye başladık,elleri bedenimde gezerken kendimi çok huzurlu hissetmiştim,
-inanamıyorum sana ya,hee sonra
-kemal benimle birlikte olmak istediğini söyledi,kendimi frenledim bir noktadan sonra,ama kemal'le birlikte olmaya devam ettim,bana kadınlığımı hissettiriyordu, ama o hayvanı aramaktan da vazgeçemedim,saklayamazdım ondan, kemal'le nasıl birlikte olduğumu anlattım ona ve bunu anlatmak beni rahatlattı.
-yuh pelin allah senin belanı versin kızım ne diyeyimki ben sana,kim tepkisiz kalabilirki böyle bişeye?
-tabiki o tepkisiz kalabilir,ayrıldık nihayetinde
-iyi de kızım 1 hafta kolaymı sanıyorsun,ayrıldınız da bitti mi her şey?
-sen kimden yanasın kızım anlat dedin anlatıyoruz işte bir izin ver.çok soğukkanlı davrandı,sanki ben bir hastayım oda psikologum gibiydi,dinlerdi ve ne yapmam gerektiğini söylerdi,insanların bana başka gözle bakabileceğini dikkat etmem gerektiğini söyledi,bu tarz ilişkilerin insanı bitireceğini
-nasıl biriymiş ki bu,hangi erkek sindirebilir ki böyle bişeyi
-sindirmedi,içine attı,vakti yoktu çünkü, bir şeyler demeye hak bulamadı kendinde,beni kırmayı göze alamadı diğer yandan,ama içten içe bir iç kanama geçiyordu
-he haliyle sonra?
ben anlattıklarımdan sonra çok pişman oldum,onun bu suskunluğu karşısında,kimsenin onun bana yaklaştığı gibi yaklaşmayacağını biliyordum,bunları açıkladım,onu sevdiğimi söyledim,biraz zaman geçtikten sonra beni affedebilir misin ben çok yanlış yapıyorum çok pişmanım dedim,
-eee
-tamam dedi
-yuh artık yaptıklarını nasıl sindirdi
-dedim ya kızım aslında sindirmedi,bir gün onunla konuşurken,aslında hiç
eskisi gibi olmadığımızı fark ettim, şimdi vakti vardı ama varlığıyla yokluğu birdi,sanki babam gibiydi,güvenimi tazeliyordu,beni üzmemek adına elinden geleni yapıyordu
-ya sen
-hiç değişmedimki,hep elimin altındaydı,birgün yine onunla biraz oyun oynayayım dedim,çok sert bir çıkış yaptı,ne fahişeliğimi bıraktı,ne de onun bunun altına yatmışlığımı,çok sert bir çıkış yaptı hiç beklemiyordum ondan öyle bir şey,bir anda yalnız kaldım,neye uğradığımı şaşırdım,nasıl yapabildi bunu bana
-helal olsun çocuğa,sus kızım,sus ve hakikaten siktir ol git,benim senin gibi bir arkadaşım yok
aylin,aylin,aylin
aman ya ne halin varsa gör sanki sen başka bir boksunda,bide trip atıyorsun,anlatanda suç zaten hepiniz hayvansınız ben iyisi susiyim,içinde susmalar geçende birkaç yazı yaziyim dramatik olsun...
saat 00:00
-alo adnan sen misin?
-evet buyrun kiminle görüşüyorum?
-ben aylin.pelin'in arkadaşı
-evet,dinliyorum sizi.
-ya benim sana bir özür borcum var,ben arkadaşımın aklına uyup bir bok yedim.
-hee kadıköy postanesi ise dert etmeyin,ama elimdeki fotoğrafta çok güzel çıktığınızı söyleyebilirim..saygılar..